KAOS SENARYOSU…
İstanbul Ermeni Patrikliği tarafından geçtiğimiz gün Kumkapı'da düzenlenen geleneksel bayramlaşma toplantısı sıra dışı bir ortamda cereyan etti. 2025 yılı başı itibarıyla Türkiye Ermeni toplumunun gündeminde, Surp Pırgiç Ermeni Hastanesi Vakfı Yönetim Kurulu'nun beklenen seçimi ilk sıraya yerleşmiş durumda. Aslında konu uzun zamandan beri cemaatin sıcak gündemi olarak kabul edilse de, Kumkapı'daki bayramlaşmada önemli bir boyut kazandı.
Genel olarak son on yıllık dönemde Patrikliğin düzenlediği bayramlaşma toplantıları sönük geçmekte. Yapılan organizasyonun amatörlük ötesi oluşu bir yana, etkinliğin içeriği o denli özensiz ki herkes kerhen, âdet yerini bulsun diye düzenlendiğini ve bir an önce bitmesi gerektiğinin zımnen farkında. Yine aynı dönemde bu monotonluğun dışına çıkılan vesilelerse hep gerginlik ve tartışmalarla anımsanmakta. İnsanlar fiilen bayram günüyle kendilerini gerginlik ortasında bulmaktansa, bir an önce Kumkapı'dan tası tarağı toplayıp ayrılmaya meyletmekte. Kuşkusuz bu durumun sorumluluğunu sadece, etkinliği organize eden Patrikhane'ye yüklemek adil ve mantıklı değil. Nitekim cemaatin yaşamındaki genel kısırlık ve dayanışma eksikliği öyle ciddi sorunlar doğurmakta ki özellikle yöneticiler açısından bir araya gelmeyi gerektiren her vesile hayli nahoş bir hâl almış durumda.
Yine de son toplantı bu marjın dışına taşmakla dikkat çekti. Monoton toplantılar toplumsal kısırlığı gün yüzüne sererken, tartışmalar da hele ki bayramlaşma ortamında insanları doğal olarak üzüyor. Bayramlaşma toplantısının sorun tartışma vesilesi olmadığını söyleyenler son derece haklı, diğer yandan toplumsal sorunların açıkça dillendirilebileceği kanallar kapalı olduğu için, ister istemez bu kısır döngü aşılamamakta. Cemaat yöneticileri, çok uzun zamandan beri hiçbir sorunu ortak akıl ve yönetsel iradeyle çözememiş olduğu için, birbirlerine karşı derin bir güvensizlik beslemekte. Herkesin tek ortak çabası bu durumu görünmez kılmak olsa da, toplum nezdinde her şey gün gibi ortada. Patrikhane'nin bu ortamda keskin bir hamle yapmamasını, geleneklerin devamlılığını gözetmeye gösterilen özen çerçevesinde yorumlayanlar bu kez tamamen beklenmedik bir duruma tanıklık etti. Zira bayramlaşma toplantısı bir anda kutlamadan ziyade bir propaganda zeminine kaydırıldı. Etkinliğin ortamını teneffüs edenler bu izlenimin nesnellikten uzak olduğunu savlayamazlar.
Gayrimüslim azınlıkların cemaat hastanelerinin seçimi uzun zamandan bu yana askıda. Ermeni toplumu bu sorunla Surp Pırgiç Ermeni Hastanesi Vakfı özelinde yakından ilgilenmekte. Seçimlerin doğal ritminin aksamış olması tartışmasız çok ciddi bir sorun. Nitekim azınlık topluluklarının insan kaynağı potansiyeli son derece sınırlı. Dolayısıyla, zaten aktarım anlamında büyük zorluklar yaşayan bu topluluklarda, sorumluluk üstlenebilecek olgunluk dönemine gelmiş kuşakların seçimsizlikten dolayı rolünü oynayamaması yönetsel anlamda genel bir paralizasyona zemin yaratmış durumda. Buraya kadar sayılanlar tüm azınlık toplulukları için geçerli olan ve de hepsinden bağımsız olan durumlar.
Gelelim Ermeni cemaatine. Uzun zamandan beri toplumsal sorunlara sağlıklı tanılar yapılamayan bir ortamdan söz ettiğimizi öncelikle anımsamakta yarar var. Benzer misyonu olan özellikle eğitim kurumlarının, yönetsel irade eksikliğinden kaynaklı genel uyum eksikliğinin tetiklediği ortamda, iş birliği anlayışı da son derece örselenmiş bir durumda. Vakıf yöneticilerinin mahareti bakımından, birbirlerinden para koparabilme kapasiteleri bir kritere dönüşmüş durumda. Bir kaynak birikmiş olan her noktaya talan mantığıyla nüfuz edebilmeye çalışmak, müesses nizamın pohpohladığı sosyal medya kahramanlarının da şişirmesiyle, toplumsal yarar ve gereksinim ortak paydasında paylaşım mantığının yerini almış durumda. İnsanların, harcanan toplumsal kaynakların asıl amacına hizmet etmediğini dillendirebilmesine kesinlikle fırsat tanınmamakta. Amaca minimum hizmet etmeden maksimum kaynak tüketen bu büyük müsriflikten şu ana dek kısmen muaf kalabilmiş tek kurum olan Surp Pırgiç Hastanesi Vakfı'nın bazı çevrelerce bu denli ilgi odağına dönüştürülmesi şaşırtıcı değil.
Kumkapı'daki toplantıda Patrik Başpiskopos Sahak Maşalyan konuşmasında hastane seçimi konusunu tek gündem maddesi olarak öne sürdü. Buradaki takdir hakkına elbette ki saygı duymak gerekir. Ancak bu takdir hakkına koşut bir rol üstlenmek yerine, Patrik Maşalyan sadece resmî çevrelerle olan her temasta konuyu gündemde tuttuğunu hatırlatmakla yetindi. Aslında buraya kadar da yadırganacak bir durum yok çünkü sonuçta Patrik Hazretleri'nin takipçiliğin dışında yapabileceği fazla bir şeyin olmadığı da malum. Bunun devamında Patrik Maşalyan toplantı esnasında temelde iki kişiliği ön plana çıkarttı. Bunlardan birincisi İstanbul Milletvekili Dr. Sevan Sıvacıoğlu, diğeri Beyoğlu Üç Horan Ermeni Kilisesi Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı Aksel Topalyan.
2025'te hastane seçimi olacak mı? Sevan Sıvacıoğlu bu konuda bazı ayrıntılar paylaştı, özellikle de Vakıflar Genel Müdürlüğü (VGM) çevrelerinde hâkim olan kanaatleri aktardı. VGM Vakıflar Meclisi Azınlıklar Temsilcisi Can Ustabaşı'nın son dönemde azınlık hastaneleri yöneticilerinden seçim için imza toplayıp, belgeyi ulaştırdığını anlattı. Ustabaşı'nın bu konuda azınlık basınına bugüne dek resmî genel bir açıklama yapmamış olması başlı başına sorunlu bir durumu ima etse de, gelişmenin bu boyutu bu yazının konusunun dışında kalmakta. Sevan Sıvacıoğlu son dönemde VGM'yi ziyaret ettiğini ve oradaki yetkililerin bu konuyu, iktidar partisi milletvekili olarak kendisiyle yürütmekten yana olduklarını söylediklerini aktardı. Patrik Hazretleri'nin de kendi temaslarını yürüttüğünün altını çizen Sıvacıoğlu, VGM'nin herkesin demokratik haklarına saygı göstermekle birlikte, hastane seçiminin daha sağlıklı bir ortamda ve konsensüs sağlanarak yapılmasından yana olduğunu duyurdu. Tüm bunların yanı sıra, Sıvacıoğlu 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı'nda Ankara'da, Beştepe Külliyesi'nde, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın ev sahipliğindeki resmi törene Türkiye Ermeni toplumu tarafından katılanların kendisi tarafından belirlendiğini de anımsatarak, gelecekte bu tür katılımları arttırma isteğinde olduğunun altını çizdi.
Sıvacıoğlu'ndan sonra Patrik Maşalyan'ın davetiyle mikrofonu eline alan Aksel Topalyan'ın konuşması ise bayramlaşma toplantısını tam olarak bir propaganda mecrasına dönüştürdü. Topalyan hastane seçimleri için bir liste oluşumundan söz etti. Lansman mahiyetindeki ifadelerinin yanı sıra, perde arkasında olgunlaştırıldığı aşikâr olan bu konunun henüz ham ya da yeni rötuşlara açık olduğu mesajını da vermeyi ihmal etmedi. Topalyan'ın ifade ettiği oluşum, hastane yönetimi için gelirleri yüksek olan Beyoğlu, Karagözyan ve Ortaköy vakıflarının omurga teşkil etmesini öngörmekte. Bunların üzerine Feriköy de eklenmekte. Belli ki Topalyan bu oluşumun içerisinde, herhangi bir kriterden bağımsız olarak Rumelihisar Kilisesi Vakfı Başkanı Oşin Polat'ı da dâhil etmek arzusunda. Ayrıca daha önce adaylık açıklayan Karagözyan Yetimhanesi Vakfı Başkanı Dikran Gülmezgil'e ve Prof. Dr. Toros Alcan'a da bu oluşuma birleşme çağrısında bulundu. Topalyan'ın konuşmasında Gülmezgil'e yapılan çağrı ile Alcan'a yapılan çağrı arasında hissedilir bir ton farkı olduğu da dikkatli gözlerden kaçmadı. Katılımcıların arasında Gülmezgil yoktu, Alcan ise salondaydı.
Aksel Topalyan konuşmasında hastane bağlamında beş öncelik sıraladı:
1- Hastanenin kâr eden bir kurum haline gelmesi.
2- Hastanenin taşınmazlarının verimliliğinin artması.
3- Hastanenin cemaatteki sosyal yardımlara katkısının artması.
4- Hastanenin, cemaat kurumlarının Ankara'daki resmî mercilerle ilişkilerinin koordinasyonunu yürütmesi.
5- Hastanenin Türkiye Ermeni Vakıflar Birliği (ERVAB) başkanlığını yürütmesi.
Topalyan bu maddeleri sıraladıktan sonra mevcut başkan Bedros Şirinoğlu'nun tüm bunlara tek başına yetişemediği eleştirisinde bulundu. Topalyan şöyle konuştu: “Burada uygun bir yapı oluşturarak, hastane beş eşit parça olarak ve beşinin de hakkı verilerek yönetilmeli.”
Sağlık mazereti nedeniyle etkinliğe katılamayan Bedros Şirinoğlu yanıt hakkını mahallinde kullanabilme olanağına sahip değildi. Toplantıda hazır bulunan Surp Pırgiç Ermeni Hastanesi Vakfı Genel Sekreteri Mıgırdiç Sertşimşek de konu hakkında söz almadı. Tüm konuşmaların altyapısını oluşturan Patrik Maşalyan'sa sonuçta bir seçim olacağını söyleyerek toplantıyı kapattı.
Kumkapı'daki bayramlaşmada hastane seçimi yönetmeliğine dair Ankara'dan ulaşan duyumlara ima edildi ancak bunlara ne kadar itibar edilebileceği, uzun nefesli ve gidişatı belirsiz bu sürecin deneyimi ışığında kuşkusuz tartışmaya açık. Bugün itibarıyla Türkiye Ermeni toplumunda, beklenen hastane seçimlerine dair ortam gittikçe sağlıklı bir görüntü arz etmekten uzaklaşmaktadır. Kendi ukdelerindeki vakıfları beklenen verimlilikle yönetemeyen yöneticiler, âdeta bir pakt oluşturarak, hazır kaynak bulunan hastaneye yaygın tabirle dalma arzusundadır. Uzun zamandan beri hastane bağlamında sistematik olarak yapılan dezenformasyon zaten cemaat çevrelerinde çoktan karşılığını bulmuş durumdadır. Bu ortamda toplumu yakından ilgilendiren hastanenin istikrarı ciddi tehlike altındadır. Şimdi son toplantıda Aksel Topalyan'ın sıraladığı maddelere göz atalım.
1- Hastanenin kâr eden bir kurum haline gelmesi: Hastane vakfı çok uzun yıllardan beri toplumun gerçek anlamdaki saydam ender kurumlarından birisidir. Hastane zarar eden bir kurum değildir. Aksini savlayanlar alternatif olarak kulislerde hastaneyi başka sağlık hizmeti üreten gruplara kiralama, işletmeye verme yöntemlerini önermektedir. Şu anda hastanenin uzun vadeli olarak daha kârlı bir kurum olabilmesi için yeni birimlerin kurulma çalışmaları yürütülmektedir. Mutlaka her tablonun yoruma açık boyutları olabilir ancak cemaat yaşamındaki verimsizliği el ele sineye çekenlerin hastaneyi hedef haline getirmesi kaçınılmaz olarak soru işaretleri doğurur.
Surp Pırgiç Hastanesi, Türkiye Ermeni cemaatinin geniş toplumdaki benzerleriyle at başı gidebilen tek kurumudur. Toplumun diğer vakıfları, hizmet ürettikleri alanlarda geniş toplumdaki benzerleriyle bu denli iddialı bir kıyaslama içerisine girebilecek durumda değildir. Eğitim kurumlarıysa, Ermenice dilinin verimli ve etkili aktarımı açısından diasporadaki benzerleri arasında, yani asıl misyonları bakımından birinci ligde oynamanın hayli uzağındadır. Dolayısıyla hastanenin iddiasını devam ettirebilmesi için kaynaklarını kendi dönüşümü ve yatırımları için de kullanması gerekir. Orada biriken her kaynağın anında, zaten iflasın eşiğinde olan ve değişim iradesinden uzak kalan eğitim kurumlarına aktarılması gerektiğini düşünmek ciddiyetle bağdaşmaz. Kaldı ki hastane vakfı özelinde bu denge yıllardan beri, ortalamanın üzerinde bir başarıyla gözetilebilmektedir.
2- Hastanenin taşınmazlarının verimliliğinin artması: Hastane en fazla taşınmazı olan cemaat vakfıdır. Türkiye Ermeni toplumunda bir güven eksenidir. İnsanlar taşınmazlarını gönül rahatlığıyla bu kuruma bağışlamaktadır. Devletin yaptığı reformlar sayesinde doğan kalıcı kazanım sağlama olanağını en verimli değerlendiren kurum durumundadır. Kabul edilen bağışlara karşılık, çok uzun yıllardan bu yana hastane vakfının hiçbir taşınmazının satılmadığı yönetim kurulu tarafından her fırsatta ve düzlemde ifade edilmektedir. Türkiye'nin mevcut ekonomik ortamında herkesin varlığı hızla erimektedir. Hastane de bu ortamda emlakları için yoğun bir mücadele içerisindedir. Bu mücadele tabii ki yüzde yüz isabet tutturamayabilir ancak bu vakfın taşınmazlarının verimlilik seviyesini seçimlere dair beklentilerle tartışmaya açmak toplumun zihnini bulandırabilir. Emlaklar konusunda hastaneye olan güvenin sarsılması uzun vadeli olarak yapılan bağışları olumsuz etkileyebilir ki bu da kendi bindiği dalı kesmeye eş değerdir.
3- Hastanenin cemaatteki sosyal yardımlara katkısının artması: Hastane vakfı toplumun çeşitli kesimlerine sağlık hizmeti yetiştirirken gösterdiği kolaylıklar ve sağladığı olanaklarla zaten bir sosyal yardımlaşma eksenidir. Öte yandan Türkiye Ermeni toplumundaki sosyal yardımlaşma konusu son yıllarda tam bir demagojiye dönüşmüş durumdadır. Kilise vakıflarının Fakirler Kollarından başlayarak, irili ufaklı çeşitli girişimler sürekli gündemde tutulmaktadır. Son beş yılda seçim konusunun da toplumsal gündemin dışında kalmadığı aşikârdır. Bu sosyal yardımlaşma mekanizmaları, gerektiğinde anında bazı çevrelerin güdümündeki oy toplama ağlarına dönüşebilmektedir. Dolayısıyla hastane bağlamında bu konunun gündeme gelmesi, bugüne kadar bu girdaba katılmamış olan kurum açısından endişe kaynağıdır.
4- Hastanenin, cemaat kurumlarının Ankara'daki resmî mercilerle ilişkilerinin koordinasyonunu yürütmesi: Surp Pırgiç Ermeni Hastanesi toplumun lokomotifidir ve bu bakımdan yönetsel bir merkezdir. Bugün bu rolün yeterince yerine getirilmediği izleniminin nedeni aslında cemaat yaşamında çok uzun zamandan beri Patrikhane-Hastane tandeminin aksamasıdır. Bu aslında mevcut patrikle ya da mevcut başkanla ilgili bir sorun olmanın çok ötesindedir. Ermeni toplumunun genel yapısı, zamanın gerektirdiği değişimleri ya da esneklikleri, misyonların yeniden tanımlanmasını yerine getiremeyecek kadar hantaldır. Dolayısıyla bu durum resmî mercilerle temaslara da yansımaktadır.
Burada tabii unutulmaması gereken başka noktalar da var. Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın önderliğindeki son yirmi yılı aşkın dönemde, açık bir siyasi iradenin ürünü olarak, Ermeni azınlık vakıfları yöneticilerinin bürokrasinin üst kademelerine ulaşabilme sıkıntısı ortadan kalkmıştır. Aslında büyük yararlar sağlayabilecek olan bu yapıcı yaklaşım karşısında cemaat yöneticilerinin tavrı son derece talihsizdir. Cemaat yaşamında birbirlerinden kopuk, başına buyruk davranan yöneticiler, bürokrasiyle de aynı şekilde çalışmaya başlamıştır. Cemaat adına birbiriyle taban tabana zıt, çelişkili talepler, devlet mercileriyle temasta olması gereken ciddiyet ve tutarlılığın tamamen dışında, bürokrasiye intikal ettirilmektedir. Tabii dikkatten kaçırılmaması gereken başka bir konu daha var. Cemaat kurumlarının resmî mercilerle temasının sıklığı, ilişkilerinin koordinasyonu her şeyden önce bürokrasinin ve dönemin siyasi iradesine bağlıdır. Eğer her şey konunun cemaat adına kimin tarafından koordine edildiğine bağlı olsaydı, zaten mevcut başkan Bedros Şirinoğlu toplumun gündeminde çözülmedik sorun bırakmamış olabilirdi.
5- Hastanenin Türkiye Ermeni Vakıflar Birliği (ERVAB) başkanlığını yürütmesi: ERVAB işleyişi ve verimliliği tamamen iyi niyete bağlı bir platformdur. Bugün herkes bilmektedir ki bu bir verimsizlik ve çözümsüzlük platformudur. Birbirinden bağımsız ve başına buyruk davranan, benzer misyonlu eğitim kurumları yönetmelerine karşın minimum bir eş güdüm sağlayamayan vakıfların yöneticileri ERVAB düzleminde bir araya geldiğinde bir anda sihirli değnekle tabii ki değişime uğramayacaktır. ERVAB'ın işlevsizliğinin sorumluluğunun aslan payı başkanlıkla ilgili değildir. Aslında ERVAB'ın gereğinden fazla anlam yüklenen bir oluşum olduğu da çoktan su yüzüne çıkmıştır.
ERVAB başkanlığından olan şikayetlerin ve hoşnutsuzluğun bu denli artmış olmasının sebeplerine gelince... Başkan Bedros Şirinoğlu on yıllardan bu yana yaptığı uyarılar dikkate alınmayan bir lider durumundadır. Tahmin ve uyarıları büyük oranda isabet kaydetmiş ancak başında oturduğu masa tarafından dikkate alınmamış bir başkan olarak yöneticilere güveni kalmamıştır. Başkan Şirinoğlu, hastaneden verimsiz okullar ağına aktarılan destekler azaltıldığından beri sorgulanmaktadır. Daha önce Şirinoğlu hata ve sevabıyla aynı insanken kimsenin şikayeti yoktu. Şimdi para musluğu kapanınca isyan çıktı. Konu özetle böyle.
Başka sıkıntılar da yok değil tabii. ERVAB ortamındaki bütün vakıflar Şirinoğlu'nun faaliyetleri hakkında sahip olduğu bilgilerden rahatsız durumdadır. Şirinoğlu'nun her an o bilgileri açık etmesi kendileri için bir risktir. Bürokrasiyle ilişkilerden, müteahhitlerle pazarlıklara kadar olan bilgileriyle, Şirinoğlu toplumun kara kutusu durumundadır. Bu durum yöneticilerde artık ondan kurtulma arzusu yaratmaktadır. Her başı sıkışanın yardım istediği ve işi görüldükten sonra da sırt çevirdiği, kimsenin eleştirisini yüzüne karşı söyleme medeni cesareti sergilemediği Bedros Şirinoğlu bu insan malzemesinden bu kadar verim alabiliyorsa, sorumlu sadece kendisi midir?
Yaklaşık iki yıl önce cemaatte seçim yapıldı. Sadece hastane bu sürecin dışında kaldı. Bu iki yılda ne değişti de şimdi bu topluma hastane seçiminden sonra her şeyin birden değişeceği beklentisi pompalanmakta. Bir tek vakıf hariç hepsinde seçim yapıldıktan sonra bu toplumda ne dinamizm doğdu? ERVAB'ta şu an bulunan yöneticiler seçildikten sonra tek somut adım attılar. O da toplantılarını basına kapatmak oldu. Böylece ERVAB kapalı bir dedikodu mecrasına dönüştü. Şimdi hepsi saydamlık havarisi olarak gezinmekte ve toplumda yeni yapay gündemler yaratmanın peşinde. Artık toplumu yapay gündemle oyalarken ne yapıyorlarsa...
ERVAB'ın içerisine düştüğü durum ve bunun başkanlıkla ne kadar ilgili oldu konusuna dair başka tartışılacak durumlar da var tabii. ERVAB bu kadar zamandan beri iflas eden eski İtimat Bürosu sistemini yenileyemediyse müsebbibi Başkan Şirinoğlu mudur? ERVAB'ın masasında oturan başkanlar, kendi vakıflarının kiliselerinde düzenlenen cenazelerde toplanan bağışları sadece kendi vakıfları için alıkoyuyorsa, bağışçıların iradesini hiçe sayıp, başka kurumların hakkına tecavüz ediyorsa bunun müsebbibi Bedros Şirinoğlu mudur? Tüm bunların olup bitmesinde dahli olan insanların şimdi toplumun karşısına çıkıp 'hakkını vererek ERVAB başkanlığı yürütmek' iddiası inandırıcı mıdır?
*
Kumkapı'daki toplantıda ortaya çıkan tablo Türkiye Ermeni toplumunun gidişatı açısından alarm niteliğindedir. Tüm eleştiri ve yetersizliklere karşın, yaklaşık iki yıldan bu yana görev yapan yöneticiler toplum nezdinde kredilerini tamamen tüketmiş sayılmaz. Sonuçta Kalfayan Yetimhanesi Vakfı'ndaki son gürültülü süreçte herkes kapalı kapılar arkasında nelerin yaşandığını bir kez daha idrak etmiş oldu. Ancak şu andaki yöneticilerin önünde daha gidecek yol var. Cemaatin son kertede onlara tanıdığı kredi, biraz da henüz tam olarak rüştlerini ispatlamamış olmalarından kaynaklı. Sapla samanı birbirine karıştırmadan bu hastane seçimi süreci için sağlıklı bir zemin hazırlanması gerektiği su götürmez bir gerçektir.
Kimsenin konuları bireyselleştirmesine gerek kalmadan, sorunlar öncelikle ilkesel düzlemde ele alınmalıdır. Bu toplumun vakıfları gelir ya da zenginlik düzeyine göre tasnif edilemez. Bu kurumlar ağırlıklı olarak kilise vakıflarıdır. Bu kutsal mekânların mali potansiyeline göre tasnif edilmesi cemaatin tarihine ve aidiyet duygusuna ihanettir. Bugün yüksek geliri olan vakıflar yakın geçmişte toplumsal desteğe muhtaçtı. Bugün kendi kendine yetmeyen vakıfların da gelecekte ne olanaklara kavuşacağı hiç belli olmaz. Vakıfların potansiyeli ne olursa olsun, reformlar toplumsal gereksinimlerin nesnel değerlendirmesinin ortak paydasında yapılır. Toplumsal değişim, hele ki azınlık toplumunda zayıf olanın tasfiyesi anlamına gelemez.
Aksel Topalyan yaklaşık iki yıldan bu yana Beyoğlu Vakfı'nın başındadır. Kararlı ve sabırlı mücadele veren, kendisine karşı yumuşak karın oluşturma çabaları karşısında sinmeyen, tüm bunlarla cemaatin sevgisini kazanmış bir yöneticidir. Ama üzülerek belirtmek durumundayız ki beklenen hastane seçimi için önerdiği formül bir kaos senaryosudur. Ankara'dan alınan duyumlardan öte, yönetmelik yayımlanmadan seçim sathı mahalline girmiş gibi davranmak dereyi görmeden paçaları sıvamak demektir. Kumkapı'daki son toplantıda ulu orta sarf edilen hesapsız kitapsız sözler bu topluma uzun vadede yarar getirmez. Cumhuriyet Bayramı töreninden sonra Ankara'da gerçekleştirilen ziyaretler hakkında bayramlaşma toplantısında konuşulanlar talihsizliktir. Bu toplumun sivil yöneticileri uzun zamandan beri bürokrasi çevreleriyle olan ilişkilerini birbirlerine karşı nüfuz mücadelesi için kullanmaktalar. Anlaşılan son dönemde bu duruma yeni bir boyut katılmış ve şimdilerde o ilişkiler artık cemaat içi iktidar yarışları ve başkalarını tasfiye ya da saf dışı bırakma amaçlı kullanılmaya başlanmış. Tarihte böyle işlerin hüsranla sonuçlandığına dair sayısız örnekle karşılaşılabilir.
Son vakıf seçimlerinden bu yana geçen süreçte, Ermeni toplumunda aynı kişinin aynı anda birden fazla vakıfta yöneticilik yapmasının sağlıklı bir durum yaratmadığı ortadadır. Dolayısıyla, taş yerinde ağırdır misali, o yüksek gelirli vakıfların başkanlarının görünür gelecekte kendi misyonlarına devam etmesi çok daha akla yatkındır. O yüksek gelir potansiyeline sahip vakıfların tasarrufundaki kaynakların paylaşımı, sadece tahsisat bakımından değil, ilkesel bakımdan da bugün cemaat çevrelerinde büyük tartışma konusudur. Dolayısıyla, bir tarafta işleri hizaya koymadan başka yüksek gelirli ve de çok kritik bir noktada göreve soyunmak risklidir, iyi niyetle de olsa beklenen olumlu sonuçları doğurmayabilir ve toplum nezdinde maymun iştahlılık izlenimi uyandırabilir.
Aksel Topalyan gibi, toplum tarafından yol yordam bilen yönetici olarak tanınan bir kişinin Kumkapı'daki bu son toplantıda kullandığı tercih ne yazık ki kendi yüksek itibarına yakışmamıştır. Nitekim Topalyan bu bayramlaşma toplantısında böyle bir konuşma yaparak propaganda ortamı yaratmayı kabul etmemeliydi. Hatta Patrik Hazretleri'nin arzusu dahi olsa bundan kaçınmalıydı. İkincisi, sağlık mazereti nedeniyle toplantıya katılamayan, yeni yılı dahi hastanede yatarak karşılamak zorunda kalan Başkan Bedros Şirinoğlu'nun yokluğunda arkasından sallamak gerçekten şık olmadı. Umarız gelecekte, bugün ihya etmek için çaba esirgemediği Beyoğlu Vakfı kalkındığında, yönetimine talip olacak yeni adaylar aynı şeyi kendisine yapmazlar.
Ve bu fasıladan son olarak: Kumkapı'daki toplantının katılımcılarının önüne Sıvacıoğlu-Topalyan tandemi sürüldü. VGM'nin konsensüs ve toplumsal uyum beklentisi aktarıldı. Şirinoğlu gibi devletle azami aheng gözeten bir başkana veda zemini hazırlarken, VGM'nin beklentilerinden dem vurmak da tam bir perhiz ve lahana turşusu meselesiydi, haydi artık oralara fazla girmeyelim. Ancak bu topluma konsensüs tembihlerinin, nasihatlerinin aktarıldığı bir ortamda, aylar önce, doğru ya da yanlış zamanlama veya tercihle, medeni cesaret sergileyerek adaylık açıklayan Prof. Toros Alcan'a söz hakkı verilmemesi kesinlikle hoş görülemeyecek bir adaletsizlik olmuştur. Bayramlaşma ortamında propagandaya meyletme uygunsuzluğundan uzak durulmadığı gibi, herkese eşit propaganda olanağı da sağlanmamıştır. Ne de olsa Patrikhane'nin himaye ettiği bir etkinlikte böyle hassasiyetlerin daha özenle gözetilmesini beklemek muhtemelen abartılı kaçmaz.
Toros Alcan aylar önce bir ekip açıkladı. Bünyesindeki 'siyasi' figürler tartışmaya çok açık olsa da, barındırdığı teknokrat figürler çok değerli ve gelecek vaat eden bir oluşumdu. Bugün Aksel Topalyan'ın sunduğu tablo karşısında ister istemez insanlar sorabilir: Sen ağa ben ağa, inekleri kim sağa? Alcan'ın ve Topalyan'ın uzun aralıklarla yapılan açıklamalarının ışığında, tespitlerinde hem benzerliklerin hem de farklılıkların olduğunu söyleyebiliriz.
Süreç belli ki bu şekilde olgunlaşacak ve yönetmelik yayımlandığında beklenen hastane seçimi yapılacak. Bu toplumu ilkesellikten uzak, alternatiften ya da alternatiflerden mahrum kılacak ittifak arayışlarını zorlamanın zaman zarfında anlamsız kalacağı şimdiden belli. Önemli olan insanları toplumsal sorumluluk anlayışıyla, olumlu saiklerle harekete geçirebilmenin yollarını bulmak. İnsanların kurumlar için değil, kurumların toplumlar için olduğunu savunmak kurumsal devamlılık mantığından uzaklaşmayı gerektirmez. Cemaatte, hastanede birikmiş kaynakların dağıtımı meselesi üzerinden histeri ortamı körüklemek bu topluma uzun vadede okul kapatmak ya da birleştirmekten daha büyük zarar verebilir. Başarısız yöneticilerin, başarılarını örtbas etmek için hastaneyi ve ortaya rasyonel hesap koyan Şirinoğlu'nu günah keçisi yapması bu topluma gelecek sağlamaz. Gün gelir gelirlerini 'Eurobond'larda bekletip, vergiden muaf nemalarının yarısını bile topluma paylaştırmayan yöneticilerin de maskesi düşer, o zaman onların da etekleri tutuşur. Eleştiri her toplumu ileriye taşır. Bugünün dünyasında, yapay zekâ çağında sorgulayıcı aklın yavaş yavaş tasfiye edileceği konuşulmakta. Sorgulayıcı akıl İstanbul Ermeni toplumunda uzun zamandan beri yok. Daha geniş topluma muhtemel etkilerinin iz düşümünü hesaplamak isteyenlere, bir nevi simülasyon gibi sonuçlarını gözlemlemek isteyenlere önerilebilir.
*
Son olarak Patrikhane'nin bu süreçteki dahline değinmek zorunludur. Çok zor koşullarda idame olsa da, cemaatin kaynaklarını elinde tutan vakıf yöneticileriyle çok girift ilişkileri olsa da, hastane seçimi sürecinde Patriklik Makamı'na büyük sorumluluk düşmekte. Seçim sonuçta insanların vicdanının sesine kulak vereceği bir aşama ve bu mahiyetiyle insanların vicdanının tecelli etmesini gözetmek Patrikliğin önceliği olmalı. Öte yandan Patrik Maşalyan beklenen hastane seçimlerinde, yaklaşık iki yıl önceki son vakıf seçimlerinden daha farklı davranmalı. Seçim sürecini himaye etmekle, sürece müdahale etmenin arasındaki farkı bu kez daha hassasiyetle gözetmeli. Bu durum pasif kalmak anlamına gelmez, bilakis tüm taraflarla eşit mesafede daha yoğun çalışması gerekeceği için sürece dahlini kendiliğinden arttırır.
Patrik Hazretlerinin, eğer gerçekten beklenen seçim kapıdaysa, şimdiden toplumu motive etmesi gereken eksen şudur: Bu beklenen seçim Bedros Şirinoğlu'nu göndermek için değil, onun bıraktığı noktadan hastaneyi her bakımdan daha ileriye taşıyacak, liyakatli bir yönetim kurulu oluşturmak için yapılacaktır.
ARA KOÇUNYAN
Օրակարգի նիւթերը
- 01/09/2025