TÜRKİYE ERMENİ TOPLUMUNDA TEPKİSELLİĞİ TEKELLEŞTİRME ÇABALARI… (4)

Kumkapı’daki son basın toplantısının ardından ortaya çıkan önemli sorulardan birisi de şu: Türkiye Ermeni toplumunun Ermenistan’la nasıl bir ilişkisi var. Bu aslında soru işaretlerinin hayli fazla olduğu bir alan ve neredeyse benzer her durumda görüldüğü üzere, tepkiyi ve tepkiselliği tekelleştirme çabasındaki çevreler burada da yine başrolü kapma isteğinde. Aslında fazla zorlanmaya yol açacak bir tablo söz konusu değil, sadece fazladan dikkat sergilemenin yeterli olacağı bir alandan söz ediyoruz. Ancak Türkiye Ermeni toplumu uzun zamandan beri pusulasını şaşırmış olduğu için bazılarına fırsat doğuyor. Çok uzun zamandan beri kaynaklarını verimli ve amaca uygun kullanamayan, potansiyelini israf eden Ermeni cemaati öyle bir kimlik erozyonu yaşamış durumda ki kendisini Ermeni dünyası içerisinde konumlandırmaya zorlanmakta.

Ermenistan Başbakanı Paşinyan’ın İstanbul ziyaretinde ruhbanların ortaya koyduğu tavır ve sonrasında Patrik Maşalyan’ın düzenlediği basın toplantısının yarattığı yankılar, bu konuyu mercek altına almayı gerektirecek cinsten. Bir azınlık toplumunda ancak hazmedilmiş, dengeli bir kimlik ve ilkesel alt yapısı sağlam eksenler çevresinde inşa edilmiş bir toplumsal yaşam; konjonktüre göre esneklik gerektiğinde tutarlı ve pragmatik davranabilmenin zeminini güvenceye alabilir. Ermeni cemaatinde bunlardan eser var mı?

Başta dil olmak üzere, kimliğin omurgasını teşkil eden değerlerden tamamen uzaklaşılmış olması hem toplumsal yaşamda konsensüsü sağlamayı olanaksız hale getirmekte hem de Ermeni dünyasıyla ilişkilerde yumuşak karın oluşturmakta. Dahası bu durum, kurumlarda cemaatin kaynaklarını en azından bu sorunlarla mücadele amacına yöneltebilecek yönetsel iradenin oluşmasının da önünü tıkamakta.

Tepki ve tepkiselliği tekelleştirme çabasındaki çevreler, bu ortamda zaman zaman kimlik parametreleri dayatmasına da girişmekte. Aslında üzerinde uzlaşılmış bir ortak payda olsa buradan olumlu bir sonuç doğabilir. Ancak burada söz konusu olan yaratılamamış bir ortak paydadan kaynaklı sıkıntılar değil. Konjonktüre göre konumlanarak, erozyona uğrayan kimliğin yarattığı boşluğu nüfuz alanı açmak amacıyla kullanmak uzun zamandan beri cemaat yaşamında kötü, hatta zararlı bir içtihat şekillendirmiş durumda. Nitekim tepki ve tepkiselliği tekelleştirebilmenin yolu, yerli yersiz her konuda en yüksek ve agresif sesi çıkartmaktan, daha doğrusu çıkartabilmekten geçmekte. İnsanların birbirlerini duyamadığı bir ortamda, kendi sesini toplumun sesi olarak başkalarına sunmak çok kolay.

Gerçekten de kimsenin toplumda geniş tabanlı bir konsensüs yaratabilmek için birbirini ikna etmeye çalışacak gönlü ve şevki yok. Asıl ses çıkartılması gereken noktalarda ne hikmetse hep dilini yutanların, kendi çöplüğünde öten horoz olmanın ötesinde bir ufku var mı?

ARA KOÇUNYAN

Հինգշաբթի, Յուլիս 10, 2025