TÜRKİYE ERMENİ TOPLUMUNDA TEPKİSELLİĞİ TEKELLEŞTİRME ÇABALARI… (5)
Türkiye’de Ermenilerin toplumsal yaşamı, temelde bireylerin kimliğinin ana eksenlerini oluşturan boyutlara bağlı olarak, üçlü bir denge mekanizmasının temelinde yürümekte. Türkiye Cumhuriyeti yurttaşı olmaktan kaynaklanan sorumluluklar, Ermeni kökene bağlı hassasiyetler ve Ermeni Apostolik Kilisesi’ne (ya da katolik ve protestanların özelinde ilgili kiliselere) aidiyet. Bu üç unsuru birbiriyle çeliştirmeden yol almak, her alanda Ermeni cemaatinin güvencesidir. Bunların birbiriyle kaçınılmaz olarak çelişebileceği noktalardaysa, konunun niteliğine göre öncelikler ya da tercihler benimsenebilir. Ermeniler Türkiye’de dini azınlık statüsündedir. Ulusal bir kiliseye sahip ya da ait olmaları da, dini azınlık statüsüyle çelişmeden, çeşitli toplumsal gereksinimlerin karşılaşmasına zemin oluşturur.
En yüksek sesi çıkartarak toplumda dominasyon yaratmaya çalışanlar açısından bu denge meseleleri hiç de hoş değil kuşkusuz. Yapay gündem körükleyerek kendilerine nüfuz alanı yaratmaya bakan, tepki ve tepkiselliği tekelleştirme çabasındaki çevreler denge kurma arayışlarını varlıklarına tehdit görür. Nitekim denge geniş tabanlı uzlaşıları ima eder ve dominasyon yaratma arzusuyla taban tabana zıttır.
Ermenistan Başbakanı Paşinyan’ın İstanbul ziyaretinde ruhbanların ortaya koymuşolduğu tavır ve sonrasında Patrik Maşalyan’ın basın toplantısının yarattığı yankılar, aslında söz konusu üçlü dengeyi hazmedememiş olmakla da ilgili. Sanki konuk lider İstanbul’a adak için ya da Kumkapı’da mum yakmak için gelmişti. Bazı mecralarda konu gerçekten şaşırtıcı boyutlara varmış durumda. Patrikhane’nin tavrını benimsemeyen çevreler de, bu hakka sahip olsalar da, karşılarındakinin de yaklaşımına, tercihine ya da ilkelerine saygı duymak zorunda değil mi? Bazı yayın organları konuk liderin Cumhurbaşkanı Erdoğan’la olan görüntülerinden öte, Kumkapı’da mum yakma karelerini fokus altına almış durumda. Amaç kimseyi yermek değil ancak bu tür amatörlüklerle Ermeni cemaatinde sağlıklı bir kamuoyu yaratılmasının olanaksız olduğu gün gibi aşikâr.
Türkiye’deki Ermeni cemaatinin Ermenistan’la kurumsal bir bağı yok. Burada dramatik hiçbir şey yok. Neredeyse tüm diasporada durum böyle. Bu hiçbir şeye engel değil. Kaldı ki Türkiye’de Ermenilerin statüsü belirlendiği zaman, istense bile böyle muhtemel bir durum dikkate alınamazdı; çünkü dünya üzerinde o anda bağımsız bir Ermeni devleti yoktu.
İşin aslı şu ki Türkiye’deki Ermenilerin, söz konusu üçlü denge bakımından Ermeni dünyasına açılabilme anlamında belli sınırları ya da sınırlamaları var. Olumlu motivasyonla iş birlikleri kurma bakımından burada da fiilen büyük sıkıntılar yok. Kaldı ki kimlik erozyonunun etkisiyle cemaatin üyeleri zaten izolasyonu kendileri için bir kalkana ya da konfor vesilesine dönüştürmekte.
Bu tabloda tek istisna dini alan. Patriklik Makamı’nın Ermeni Apostolik Kilise’sinde çok önemli ve tartışılmayan bir konumu var. Kurumsal bağın söz konusu olduğu tek düzlemde, el yordamıyla iş görmenin ne anlama geldiğini kavramak gerçekten çok güç.
Dünyadaki tüm Ermenilerin arasındaki bağ öncelikle ruhani. Yani herkes aynı Kutsal Yağla aynı kutsal havuzda vaftiz olmanın ortak paydasında buluşuyor. Türkiye Ermenileri bu bütünden dışlanmıyor. O Kutsal Yağ da Ana Makam Eçmiyadzin’den geliyor ve sadece Tüm Ermeniler Katolikosu tarafından takdis ediliyor. Durum gayet açık: Patrik Maşalyan İstanbul’da Paşinyan’a gösterilen tepkinin siyasi olmadığını ancak Katolikos’un şahsının hedef alınmasının, onu yerinden indirme arayışlarının, kilise hukuku ihlalinin kabul edilemeyeceğini belirtiyor.
Burada farklı düşünenler olabilir. Ancak o farklı düşünenler Patrik Maşalyan’dan ve ruhbanlardan ne bekliyor? Bu insanlar, bazılarının nezdinde ‘daha objektif’ olabilmek adına, herkesin vaftiz edildiği ortak havuzun pisletilmesini sineye mi çeksin?
ARA KOÇUNYAN
(son)